Ekselansları Cumhurbaşkanı Gül, Ekselansları Başbakan Erdoğan, Ekselansları Başbakan Yardımcısı Babacan, Sayın Milletvekilleri, Sayın Türkiye Cumhuriyeti Bakanları, Sayın Vali, Sayın Belediye Başkanı, sanayi, sivil toplum ve medya temsilcileri, bayanlar ve baylar;
Konuşmama, beni Beşinci İzmir İktisat Kongresine davet ettikleri için Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine teşekkürlerimi ifade ederek başlamak istiyorum. Bu toplantıda konuşma yapmak benim için büyük bir onur ve ayrıcalık. Aslında burada bulunmanın benim için büyük bir kişisel önemi de var.
Bildiğiniz gibi doğduğum ülke olan Kore ile Türkiye arasında yakın bir bağ bulunuyor. Bu ilişki 1950 yılında Birleşmiş Milletler’in Kore Savaşı sırasında BM komutası altında savaşmak için çağrıda bulunduğu ülkeler arasında Türkiye’nin ikinci olarak cevap veren ülke olmasıyla özel bir anlam kazanmıştır. Takip eden üç yıllık süre boyunca çoğunluğu Türkiye’nin doğusundaki küçük kasabalardan, köylerden ve dağlardan gelen yaklaşık 15.000 gönüllü Türk Kore’nin savunulması için savaşmıştır. Çatışmalar sırasında yaklaşık 721 Türk hayatını kaybetmiştir. Türk tugayının Kunu-ri muharebesinde cepheyi ele geçirmesinden sonra, BM Koalisyon Güçleri Komutanı General Douglas MacArthur “Türkler kahramanların kahramanıdır” demiştir.
Dolayısıyla, 1959 yılında Kore’de doğan bir Amerikalı olarak, BM komutası altında savaşan Türklere büyük bir şükran borçluyum. Bu konuda ben yalnız değilim; birçok Güney Koreli Türk halkına karşı sıcak duygular beslemektedir. Bunun en somut olarak ortaya çıktığı olay da, bundan 11 yıl önce 2002 yılında Türkiye ile Güney Kore arasında oynanan Dünya Kupası maçı sonrası yaşanmıştır.
Türkiye maçı 3-2 kazanmıştı. Maçın sona ermesinden saniyeler sonra, Türk oyuncular teselli etmek için rakiplerine koştular. Türk ve Güney Koreli oyuncular el ele tutuşarak Seul’deki taraftarları selamladılar. Tribünlerde ise Koreliler hem Türkiye hem de Güney Kore bayraklarını sallıyorlardı. İşte o an Türkiye ve Güney Kore tüm dünyaya ülkeler arasındaki gerçek dostluk ile ilgili bir ders verdi.
Sanırım bugün burada karşınızda konuşuyor olmaktan neden büyük onur duyduğumu anlamışsınızdır. Gerçekten de, Koreliler adına Türk halkına şükranlarımı iletmek için burada bulunmaktan büyük onur duyuyorum. Teşekkür ederim.
Doğu Akdeniz’in büyük tarihi ticaret merkezlerinden birisi olan İzmir’de bulunmaktan özellikle mutluluk duyuyorum. Türkiye’nin son yıllardaki dinamik kalkınma süreci bu tarihi ticaret rotalarının birçoğunu daha da genişletiyor. Burası Türkiye’nin dünya ekonomisindeki geleceği hakkındaki görüşmelerimiz için mükemmel bir yer.
Beşinci İzmir İktisat Kongresi gurur verici bir geleneğin bir parçası. Bu kongrelerin her biri Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik ve sosyal kalkınmasındaki önemli bir noktada gerçekleşmiş. Ve bugün, dünya ekonomik sistemi değişirken —ve Türkiye küresel ekonomi için daha önemli hale gelirken— sizler bu çarpıcı serüveninizin bir sonraki aşamasına başlıyorsunuz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi, “Ekonomik kalkınma, özgür, bağımsız, daha güçlü ve daha müreffeh bir Türkiye idealinin belkemiğini oluşturuyor.” Türkiye sağlam bir makroekonomik yönetim ve yapısal reform performansı sayesinde bu idealin gerçekleştirilmesi yolunda büyük atılımlar yapmıştır. Dolayısıyla, Başbakan Erdoğan liderliğinde hükümetinizin Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yıldönümü olan 2023 için belirlediği iddialı hedefler anlamlıdır.
Bizle de Dünya Bankası olarak bazı iddialı hedefler belirliyoruz: Bu yılın başlarında Dünya Bankası Guvernörleri 2030 yılına kadar aşırı yoksulluğun sona erdirilmesinden ve gelişmekte olan ülkelerde nüfusun en alt yüzde 40’lık kesimi için orta refahın arttırılmasından oluşan ikili bir hedef belirlediler. Bu hedeflere ulaşabilmek için tüm Dünya Bankası üye ülkelerinin, özel sektörün, sivil toplumun ve özel vakıfların desteğine ihtiyacımız olacaktır.
Kendi kalkınma sürecinde kaydettiği ciddi ilerlemeden dolayı Türkiye önemli bir rol oynayacaktır. Türkiye’nin başarıları birçok gelişmekte olan ülke için bir ilham kaynağıdır. Türkiye’nin başarısında sahip olduğu önemli payı göz önüne alarak, Türkiye Hükümeti ile birlikte Türkiye’nin edindiği deneyimlerin ve çıkardığı derslerin bir araya getirilerek dünyanın başka ülkelerindeki politika yapıcılara sunulmasına yönelik ortak bir proje başlattık. Daha şimdiden çalışma ekiplerimiz çeşitli ülkelerden heyetler getirerek Türkiye’nin deneyimleri hakkında bilgi edinmelerini sağlamaktadır: Malezya ve Kosova sağlık sektörü ile ilgilenmiştir; Irak sosyal güvenlik sistemi ile ilgilenmiştir; ve Moritanya bilgi teknolojilerinin kullanımıyla ilgilenmiştir.
Türkiye’den Çıkarılan Dersler
İzninizle Türkiye’nin kalkınma topluluğuna sunduğuna inandığım birçok dersten üçünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu dersler Türkiye ile olan işbirliğimize neden bu kadar çok önem verdiğimizi de göstermektedir.
Birincisi uzun yıllar halk sağlığı için çalışan birisi olarak beni özellikle kalbimden etkileyen bir örnektir: Türkiye on yıldan kısa bir sürede nüfusunun tamamının sağlık güvencesine sahip olmasını sağlamıştır. 2003 yılında uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm Programı Türkiye’nin sağlık sisteminde köklü bir reform başlatmıştır. 1990 yılından bu yana, Türkiye bebek ölüm oranını üçte iki ve anne ölüm oranını yüzde 80 düşürmüş ve ortalama yaşam süresini on yıl uzatmıştır. Ülkeler bu politikalardan çok şey öğrenebilir; ayrıca nüfusları için hızlı kazanımlar elde etmek ve yerleşik çıkarların direncini kırmak için reformların sıralamasından da yararlanabilir. Sağlık sistemleri reformu ile ilgili öncü eğitim kursumuzda, Türkiye’yi genel sağlık sigortasının başarılmasında bir örnek incelemesi olarak vurguluyoruz.
İkinci olarak, Türkiye’nin enerji sektörü birçok yükselen piyasa ekonomisi içerisinde düzenleyici çerçevesinin güçlülüğü ve milyarlarca dolarlık özel yatırım çekebilme yeteneği ile öne çıkmaktadır. Daha yeşil büyüme sürecinin kilit bir unsuru olarak yenilenebilir enerji üzerindeki odaklanması da kayda değerdir. Türkiye finansal açıdan maliyetli olan ve çok ihtiyaç duyulan enerji verimliliği yatırımları için caydırıcı rol oynayan enerji sübvansiyonlarını büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır. Sonuç olarak, Türkiye enerji fiyatlarının piyasa maliyetlerini yansıttığı bir ülke haline gelmiştir.
Üçüncü olarak, Türkiye 1999 Marmara Depreminin yıkıcı sonuçlarından dersler çıkarmıştır ve doğal afet risklerini önceden tahmin etme, azaltma ve müdahalede bulunma kapasitesini geliştirmiştir. İstanbul Deprem Riskini Azaltma ve Acil Durum Hazırlık Projesi, büyük Anadolu fay hattı üzerinde gerçekleşmesi olası şoklara karşı dayanıklılığı arttırmaya yönelik şehir ölçeğindeki çabanın büyük bir örneğini oluşturmaktadır. Birkaç gün önce Risk Yönetimi ile ilgili bu yılın Dünya Kalkınma Raporunu açıkladık ve Türkiye bu alandaki çalışmaları sebebiyle raporda özel olarak ele alınmaktadır.
Türkiye’nin bankacılık sektörünün gücünden mali konsolidasyondaki deneyimlerine kadar başka olumlu örneklere de değinebiliriz. Elbette ki Türkiye’nin kendi kalkınma gündemi henüz tamamlanmamıştır. Aşılması gereken birçok zorluk bulunmaktadır: kadınların işgücüne katılımının arttırılmasından genç ve büyüyen işgücünün beceri düzeylerinin yükseltilmesine, büyümenin yurt dışından kısa vadeli sermaye akışına bağımlılığının azaltılması için yurt içi tasarrufların arttırılmasından daha fazla yabancı doğrudan yatırım çekilmesine kadar. Öte yandan, tüm dünyadaki örneklerden vatandaşların kendi ülkelerinin kalkınma süreçlerinde söz ve pay sahibi olduklarını hissetmelerinin ne kadar önemli olduğunu gördük. Sürdürülebilir olmak için, ekonomik zenginliğin herkese fırsatlar sunması gerekir. Bunun Türkiye’deki vatandaşlar ve politika yapıcılar ile paylaştığımız bir amaç olduğunu biliyorum.
Tüm bu anlattıklarımın temel mesajı şudur: bizler Dünya Bankası olarak Türkiye ile olan işbirliğimiz için büyük şükran duyuyoruz, çünkü bu işbirliği karşılıklı öğrenmeye ve en ,iyi kalkınma çözümleri için ortak bir arayışa dayanmaktadır. Bugün benim –ve bundan sonraki oturumlardan bazılarına katılacak olan Dünya Bankası Grubu çalışanlarının-- burada bulunmamızı, kalkınma bilgilerinin ve uygulamalarının paylaşılması etrafında gelişen işbirliğimizi derinleştirmek için bir fırsat olarak görüyorum.
Yeni bir dünya için yeni bir Dünya Bankası Grubu
Dünya ekonomisi hızla değişiyor. 2000’lerin başlarından bu yana yükselen piyasa ekonomileri küresel GSYH’daki paylarını piyasa döviz kurları bazında ölçüldüğünde yaklaşık beşte birden üçte birin üzerine çıkarmışlardır. Özellikle Doğu Avrupa’da olmak üzere daha önce görülmemiş düzeylerdeki ekonomik yakınsama oranları, yoksulluktaki düşüşün altında yatan kilit bir faktör olmuştur. Bu bölgede Binyıl Kalkınma Hedeflerinin çoğunun 2015 yılına kadar yakalanacağı görülmektedir ve Türkiye bu başarının büyük bir paçasını oluşturmaktadır.
Ancak bu kazanımlar kırılgandır. Dünya ekonomisi henüz 2007 öncesindeki büyüme oranlarını tekrar yakalayamamıştır. Türkiye de dahil olmak üzere birçok yükselen piyasa krizden hızlı bir şekilde çıkmıştır, ancak küresel parasal koşullarda beklenen sıkılaşma büyüme beklentilerini sınırlamaktadır. ABD’deki mali durum ve Avrupa borç krizi hayaleti piyasa güvenlerini etkilemeye devam etmektedir. Suriye’deki iç savaş Suriye halkı için tahayyül edilemez insani zorluklar doğurmuştur ve Suriye’nin komşuları için ağır bir ekonomik ve sosyal yük oluşturmuştur. Türkiye savaştan kaçan yarım milyonsan fazla Suriyeliye cömert bir şekilde kapılarını açmıştır.
Uluslararası bir kuruluş olarak, çevremizdeki dünya bu kadar hızlı değişirken tepkisiz kalamayız. İşte bu sebeple iki hafta önce Guvernörler Kurulu’na Dünya Bankası Grubu için yeni bir Strateji sundum. En iyi yerel çözümleri tespit etmek için küresel bilgileri daha iyi kullanacağız. Türkiye gibi yeni donörler ve özel sektör gibi başkaları ile daha iyi ortaklık yapacağız. Özel sektör kolumuz IFC ve risk sigortası birimimiz MIGA da dahil olmak üzere Dünya Bankası genelindeki varlıklarımızı ve deneyimlerimizi daha iyi koordine edeceğiz. Her şeyden öte, müşterilerimizin karmaşık ve dinamik ihtiyaçlarına cevap verebilmek için cesur, hırslı ve esnek olacağız.
Türkiye ile olan çalışmalarımız bu yeni yaklaşımı zaten ortaya koymaktadır. İstanbul IFC için önemli bir bölgesel merkezdir ve 50’den fazla ülkeye hizmet vermektedir. Bugünün ilerleyen saatlerinde Başbakan Yardımcısı Babacan ile birlikte birkaç yerel ortak ile oluşturduğumuz Küresel İslami Finans Merkezinin açılışı için İstanbul’a gideceğiz. İslami finans son yıllarda yıllık yüzde 10 büyümüştür ve şu anda küresel varlıkları 1,5 trilyon $’a ulaşmıştır. İslami finansın altyapı, girişim sermayesi ve küçük ve orta büyüklükteki işletmeler için finansman açığını kapatmaya yardımcı olabileceğine inanıyoruz. Bu Merkez sayesinde, İslami finansın dünyanın dört bir yanında istihdam ve zenginlik yaratmaya yardımcı olabilmesi için düzenleyici çözümleri desteklemeyi ve teknik yardım sağlamayı umuyoruz.
Dün Türkiye Cumhuriyeti 90. kuruluş yıldönümünü kutladı. Cumhuriyetin kurulmasından birkaç ay önce gerçekleştirilen 1. İzmir İktisat Kongresinden bu yana çok şey başarıldı. Bir yıldan biraz uzun bir süre sonra, Türkiye uluslararası ekonomik ve finansal işbirliğinin ana forumu olan G20’ye başkanlık ederek küresel liderlikteki rolünü gösterecektir.
Türkiye’nin geçmişindeki başarılarını sürdürebilmesi, kalan zorlukları aşabilmesi ve kayda değer deneyimlerini dünyanın dört bir yanındaki ülkeler ile paylaşabilmesi için Türkiye ile olan verimli işbirliğimizi daha da geliştirmek için sabırsızlanıyoruz.
Teşekkür ederim.