WASHINGTON, 25 Eylül 2018 – Dünya Bankası tarafından yapılan yeni bir çalışmaya göre, Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde gruplar arasında artan eşitsizliklerin ortadan kaldırılabilmesi ve çalışanların artan belirsizliklere karşı cevap verebilmelerine yardımcı olabilmek için çalışma, vergi ve sosyal refah politikalarının 21’inci yüzyıl seviyesine getirilmesi gerekiyor.
Yeni Bir Sosyal Sözleşmeye Doğru başlıklı rapor her zamankinden daha esnek bir ekonomide yeni ekonomik fırsatlardan yararlananlar ile arka planda kalanlar arasındaki giderek büyüyen uçurumun kapatılabilmesi için politikaların temel bir şekilde yeniden değerlendirilmesi gerekiyor.
Dünya Bankası’nın Avrupa ve Orta Asya bölgesinden sorumlu Başkan Yardımcısı Cyril Muller konu ile ilgili olarak şunları belirtti: “Avrupa ve Orta Asya Bölgesindeki ekonomiler sosyal refah kurumları ve programları konusunda engin bir deneyime sahip olmalarına rağmen, bunlar geçmişte farklı bir ekonomik ortam için tasarlanmıştır ve artık vatandaşlara geçmiştekiler ile aynı faydaları sağlamamaktadırlar. Uzun süreli ücretli istihdam artık özellikle gençler için olmak üzere bir norm oluşturmamaktadır ve büyümenin faydalarının ve fırsatların daha eşit bir şekilde paylaşılmasını sağlamamız gerekmektedir.”
Avrupa ve Orta Asya küresel olarak karşılaştırıldığında eşitliğin en fazla olduğu ülkelerden birisi olmasına rağmen, çoğu vatandaş halen yukarı doğru hareketlilik yaşayamamakta, eşitsizlik kapanında takılı kalmış hissetmekte ve bir önceki nesle göre daha kırılgan olduğunu düşünmektedir. Ayrıca, azalan finansal güvenlik ve istihdam güvenliği orta sınıfın daha büyük bir bölümünün yoksulluğa düşme riski yaşadığı anlamına gelmektedir – tüm bunlar kurumlar arasında güvenin azalmasına, kutuplaşmanın artmasına ve toplumda popülizmin yükselmesine yol açmıştır.
Türkiye’de, meslek yapısındaki değişimler Batı Avrupa’da gözlenenlerden farklı olmuştur. En büyük kazanan meslek grubu, 2002 yılında ücretli istihdamın yüzde 22’sini oluştururken 2013 yılında yüzde 36’ya yükselen rutin olmayan bedensel görev yoğun meslekler olmuştur - tipik olarak düşük vasıflı bireylerin istihdamı. Rutin olmayan bilişsel görev yoğun mesleklerin - tipik olarak yüksek vasıflı bireylerin istihdamı - ücretli istihdam içerisindeki payı da artmış, ancak aynı dönemdeki bu artış sadece yüzde 23,4’ten yüzde 24,3’e gerçekleşmiştir.
Ücretsiz aile işi veya serbest meslek faaliyeti azalırken ücretli istihdamda yaşanan artış, rutin olmayan bedensel görev yoğun mesleklerin rutin olmayan bilişsel görev yoğun meslekler karşısındaki daha iyi performansını kısmen açıklayabilir. Bu değişimler Türkiye’nin ücret eşitsizliğinde Batı Avrupa’da görülene benzer bir artış yaşamasını engellemiştir: 2002 ile 2013 yılları arasında Türkiye’de daha düşük ücret alanların işgücü piyasası gelirleri ortanca grubun işgücü piyasası gelirlerine göre yaklaşık 40 puan daha fazla artmıştır.
Rapor Türkiye’de 2000’li yılların başlarında yüksek öğretim yaşına gelen nesil için yüksek öğretime erişimde bireysel doğum koşullarının daha önceki dönemlerde eğitime başlayan nesle göre daha önemli belirleyici olduklarını ortaya koymaktadır. Ayrıca, rapora göre, Türkiye’de mekansal farklılıklar da önemlidir: PISA 2015 test puanlarında kentsel ve kırsal böğeler arasındaki ortalama fark bir okul yılından fazla bir farka eşdeğerdir.
Rapor bu zorlukların aşılabilmesi için üç politika ilkesi önermektedir: istihdam türleri ne olursa olsun tüm çalışanların eşit bir şekilde korunacağı bir yapıya geçilmesi; sosyal yardımların, sosyal sigortanın ve temel kalitedeki hizmetlerin sunulmasında evrenselliğin sağlanması; ve işgücü vergilendirmesini sermaye vergilendirmesi ile tamamlayan geniş bir vergi tabanında kademeli vergilendirmenin desteklenmesi.
Dünya Bankası’nın Avrupa ve Orta Asya Bölgesi Baş Ekonomisti ve raporun eş yazarlarından olan Maurizio Bussolo raporla ilgili olarak şunları belirtti: “İnsanlara refah durumlarını sorduğumuzda eşitsizliğin ve güvensizliğin arttığı yönündeki endişelerini duyuyoruz. Bu rapor, son birkaç on yıllık dönemde gelir dağılımındaki eşitsizlikleri analiz ederek bu endişelerin sebeplerini araştırmaktadır. Çözümün küreselleşmeyi veya teknolojiyi durdurmaya çalışmak olmadığına inanıyoruz. Bunun yerine, bölgenin geçtiğimiz onyıllarda edindiği ekonomik kazanımları korumak ve arttırmak için, risklerin ve fırsatların daha adil bir şekilde paylaşıldığı yeni bir sosyal sözleşmeye ihtiyaç duyulmaktadır.”
Rapor gruplar arasında sosyal uyumu erozyona uğratan dört tür gerilim tespit etmektedir: genç ve yaşlı nesiller arasındaki eşitsizlikler; farklı mesleklerde çalışan işçileri arasındaki eşitsizlikler; fırsatlara erişimde coğrafi eşitsizlikler; bireysel çaba veya yeteneklerden ziyade cinsiyete, etnik kökene, geçmişe ve diğer faktörlere dayalı eşitsizlikler.
Avrupa ve Orta Asya bölgesindeki ülkelerin birçok bakımdan farklılık gösterdiği kabul edildiğinde, bu rapor tüm çalışanların korunması, sosyal hizmetlerin iyileştirilmesi ve vergi sistemlerinin daha adil hale getirilmesi yoluyla gerilimlerin azaltılmasına yönelik politikaları ön plana çıkarmaktadır.