Ülkeler yaşlanan nüfuslarının emeklilik ihtiyaçlarını karşılamak için mücadele ediyor
BRÜKSEL, 21 Şubat 2014 — Dünya Bankası tarafı tarafından yayınlanan “Ters Piramit: Avrupa ve Orta Asya’da Emeklilik Sistemleri Demografik Zorluklar ile Karşı Karşıya” başlıklı yeni bir rapora göre, Avrupa ve Orta Asya ülkelerinde yaşlanan nüfusun ve daralan işgücünün aşırı gerilen kamu emeklilik sistemleri üzerindeki derin etkileri acil reformlar gerektiriyor. Cesur emeklilik reformlarının yapılmaması halinde, kamu emeklilik sistemlerinin yaşlılıkta temel gelir koruması sağlayamamasından en fazla etkilenecek olanlar günümüzün genç ve yaşlı yoksulları olacaklar. Rapora göre, bugün önlem alınmaması, muhtemelen gelecekte emeklilik yardımlarında kesintilere yol açacağından ve bunlar zenginlere göre yoksullara daha fazla zarar vereceğinden dolayı gelecek nesil için eşitlik endişeleri doğuracaktır.
Avrupa Komisyonu ile Dünya Bankası’nın ev sahipliğinde Brüksel’de bugün düzenlenen konferansta tanıtımı yapılan rapor çoğu emeklilik sisteminin “olgunluk” aşamasına ulaştığını, durağan ve azalan çalışma çağındaki nüfus sebebiyle prim ödeyenlerin arttırılması olanağının çok az olduğunu ortaya koyuyor. Azalan çalışma çağındaki nüfus geleneksel nüfus piramidinin –sayıları az olan yaşlıların, çok olan çalışma çağındaki nüfusun en altta yer aldığı– tersine dönmesine, sayıları azalan çalışma çağındaki nüfusun en altta, sayıları artan emeklilerin ise en tepede yer almalarına yol açıyor.
Dünya Bankası’nın Avrupa ve Orta Asya bölgesinden sorumlu Başkan Yardımcısı Laura Tuck bu konuda şunları söylüyor: “Avrupa ve Orta Asya ülkeleri yeni emeklilik sistemi tasarımları kabul ederek dünyada en aktif reform yapan ülkeler arasında yer almışlardır. Örneğin Sırbistan ve Hırvatistan’daki puan sistemi; Letonya ve Polonya’daki kavramsal hesaplar; Gürcistan, Kazakistan ve Kosova’daki genel yardımlar; ve Estonya, Romanya, EYC Makedonya ve Rusya Federasyonu’ndaki bireysel tasarruf hesapları gibi. Ancak, bu reformların çoğu, emeklilik sistemlerinin derin demografik değişiklikler karşısında yeterli yardım düzeylerini koruyabilmeleri için yeterli olmamıştır. Ayrıca, bu reformların bazıları kısa vadeli mali baskılar karşısında geri çekilmiştir.”
Raporda geçiş ülkelerinin emeklilik sistemlerinin piyasa ekonomilerinin yeni sosyal ve ekonomik gerçeklikleri ile uyumlaştırılması amacıyla son yirmi yıl içinde büyük reform çabaları sarf ettikleri belirtiliyor. Bununla birlikte, 2000’li yılların ortalarındaki yüksek ekonomik büyüme ile birlikte, bazı ülkeler yükselen gelirleri ışığında emeklilik yardımlarını daha cömert hale getirmiştir. Finansal kriz bu ülkeleri gelirlerinin azaldığı ve emeklilik yardımlarının arttığı bir durumda yakalamış ve bu durum emeklilik reformlarının geri çekilmesine yol açmıştır. Örneğin bazı ülkeler gelir açıklarını kapatabilmek için bireysel tasarruf hesaplarını geri almıştır, ancak bu uzun vadede emeklilik sistemlerinin sürdürülebilirliğini ve yeterliliğini daha da riske atmıştır.
Dünya Bankası’nın Yoksulluğun Azaltılması ve Ekonomik Yönetimden sorumlu Başkan Yardımcısı Ana Revenga etkinliğin açılışında yaptığı konuşmada şunları belirtti: “Emeklilik sistemleri artık sayıları giderek artan emeklilere daha cömert emeklilik yardımları sağlamayı vaat edemiyor. Ortalama yaşam süresindeki artışlar, doğum oranlarındaki keskin düşüşler ve artan göçler birçok emeklilik sisteminin mali açıdan karşılanabilirliğinin tehlikeye atılmasına katkıda bulunmuştur. Raporda bir dizi çözüm analiz ediliyor ve kamu emeklilik sistemlerinin daha uzun çalışma sürelerinin ve bireysel tasarrufların teşvik edilmesine yönelik önlemler ile birlikte temel emeklilik yardımlarının sağlanmasına öncelik vermesi gerekeceği sonucuna varılıyor.”
Reformların asgari emeklilik yardımları sağlayarak yaşlıların yoksulluk içine düşmemesini sağlaması gerekiyor. Bunun emeklilik sistemlerinin mevcut finansman yöntemleri üzerinde etkileri olacaktır.
Dünya Bankası Avrupa ve Orta Asya Bölgesi Baş Ekonomisti ve raporun baş yazarlarından Anita Schwarz bu konuda şunları söylüyor: “Yaşlılara yönelik sağlanacak güvence için finansman mekanizmasının değiştirilmesi, yardımları kimin alacağı ve ne kadar alacakları ile ilgili sonuçlar doğuracaktır. Şu anda ülkeler genellikle emeklilik yardımlarını prim ödeyenler ile sınırlamakta ve yardımların miktarını ödedikleri prim miktarları ile ilişkilendirmektedir. Ancak tüm yaşlılar onurlu bir yaşam standardı için bir çeşit yaşlılık gelir desteğine ihtiyaç duymaktadır. Bu da işgücü vergileri dışında finansman kaynakları arayışına duyulan ihtiyacı arttırmaktadır.”
Raporda emeklilik sistemlerinin önündeki demografik zorlukların aşılabilmesi için iki potansiyel çözüm incelenmektedir: emeklilik sistemi açıklarının kapatılabilmesi için ilave mali gelirlerin üretilmesi ve sisteme prim ödeyerek katkıda bulunanların sayısının arttırılması. Ancak, bölge ülkeleri özellikle işgücü vergileri olmak üzere zaten yüksek vergi yüklerine sahiptir ve bu durum emeklilik sistemi açıklarını kapatmak için ilave gelir üretme bakımından çok az alan bırakmaktadır. Yaşlılara sağlanacak güvence için ana finansman kaynağı olarak işgücü vergilerinden tüketim ve gayrımenkul vergilerine geçişin sağlanması belirli ölçüde ilave gelir yaratmaya yardımcı olabilir, ancak çoğu ülkede burada da sınırlı bir imkan mevcuttur.
Ancak prim ödeyenlerin sayısını arttırmak da çare değil. Avrupa ve Orta Asya ülkelerinin çoğunda, çalışma çağındaki yetişkinlerin (35-44 yaş) çoğu zaten çalışıyor. Dünyanın diğer bölgeleri ile karşılaştırıldığında daha düşük bir oranı çalışmakta olan daha yaşlı nüfus gruplarında işgücünü genişletme imkanı söz konusudur. Öte yandan, prim ödeyen nüfus tabanının genişletilmesi ancak primler ile yardım tahakkuku arasındaki ilişkide bir sorun olduğu durumlarda emeklilik sistemlerinde ihtiyaç duyulan reformları kolaylaştırabilir veya öteleyebilir.
Dünya Bankası Avrupa ve Orta Asya Bölgesi Baş Ekonomisti ve raporun baş yazarlarından Omar Arias bu konuda şunları belirtiyor: “Rapordaki daha çarpıcı bulgulardan birisi prim ödeyenlerin sayısını arttırmanın ‒kayıt dışı çalışanların kayıtlı hale getirilmesi veya daha fazla göçmen girişi yoluyla‒ emeklilik sistemine ilave gelirlerin elde edildiği kısa vadede yardımcı olduğu, ancak daha fazla emekliye emeklilik yardımlarının ödenmesinin gerekeceği uzun vadede işleri daha da kötüleştireceğidir. Kayıtlı hale getirme ve göç alma hükümetlere emeklilik sistemlerinde gerekli ayarlamaları yapabilmeleri için zaman kazandırabilir, ancak bu önlemlerin hiçbiri uzun vadede emeklilik sistemlerinin yeterliliği ve sürdürülebilirliği amaçlarına katkıda bulunmayacaktır.”
İlave gelir ve artan işgücü, kaçınılmaz emeklilik reformlarının kısa vadedeki olumsuz etkilerinin azaltılmasına katkıda bulunabilmekle birlikte, uzun vadeli çözüm, emeklilik gelirleri sadece bireylerin artık çalışamayacakları dönemi –tipik olarak ömürlerinin son 15 yılı- kapsayacak şekilde emeklilik sistemlerinin cömertliğinin yeniden ayarlanması olabilir. Günümüzde birçok ülkede erkekler ve kadınlar için ortalama emeklilik süreleri 18 ve 23,5 yıl olmasına karşın, 1970’lerde emeklilere bu sunulmuştur.
Emeklilik yaşlarının yükseltilmesi ve bireylerin daha uzun süre çalışmalarının teşvik edilmesi ve desteklenmesi, emeklilik sistemlerinin temel yaşlılık geliri sunmalarının ve finansal açıdan sürdürülebilir olmalarının sağlanmasında önemli bir ilerleme kaydedilmesini sağlayacaktır. Yaşlı çalışanların çalışmaya devam etmeleri için teşvik etmeye yönelik önlemler arasında aşağıdakiler yer almaktadır:
- örneğin yaşlıların yarı zamanlı çalışarak kısmi emeklilik maaşı almalarına olanak tanıyarak kademeli emeklilik seçeneklerinin sunulması;
- yaşlı çalışanların genel üretkenlik ve konfor düzeylerinin yükseltilmesi için bilgisayar ekranlarına büyüteç takılması ve ergonomik sandalyelerin sağlanması gibi küçük işyeri düzenlemelerinin yapılması; ve
- Yaşlanan beyinler için daha uygun yetişkin eğitim, öğretim ve yaşam boyu öğrenme olanakları yoluyla yaşlı eğitimine daha etkili yatırım yapılması.
Son olarak, mali baskılar, ülkeleri zaten aşırı gerilmiş emeklilik harcamalarını daha da sınırlayarak özel emeklilik ve bireysel tasarruf planlarını teşvik etmeye itmektedir. Tasarruflar işçilere ilave emeklilik kaynağı sunar. Tasarruf programlarına otomatik kayıt gibi önlemler işçileri emeklilik gelirlerindeki açığı kendi tasarrufları ile kapatmaya yönlendirebilir.
Her duruma uyan tek bir çözüm yoktur. Hangi yol seçilirse seçilsin, emeklilik sistemlerinin demografik zorluklar karşısında daha az varlıklı yaşlılar ve günümüz gençleri için yaşlılıklarında temel gelir koruması sunma yeteneklerini korumaları için ülkelerin kendi bağlamlarına hangi yaklaşımın en uygun olduğu konusunda bir sosyal diyalog başlatmaları gerekecektir.