TEMEL KOŞULLAR VE ZORLUKLAR
Türkiye’nin son yirmi yıllık dönemde sergilediği etkileyici kalkınma performansı sonucunda reel GSYH 2002 ile 2022 yılları arasında ortalama yüzde 5,4 artmış ve kişi başına düşen GSYH iki katının üzerine çıkmıştır. Bu büyüme aynı zamanda yoksulluğu önemli ölçüde azaltmış ve 2007 yılında yüzde 20’nin üzerinde olan yoksulluk oranı 2021 itibariyle yarı yarıya düşerek yüzde 10’un altına inmiştir. Türkiye ekonomisi, COVID-19 pandemisine rağmen 2020 yılında yüzde 1,9 büyümüş, hükümet politikalarının ve güçlü iç ve dış talebin katkısıyla 2021 yılında yüzde 11,4, 2022 yılında ise yüzde 5,5 büyüme kaydetmiştir.
Öte yandan, bu politikalar aynı zamanda yüksek enflasyon, kurda değer kaybı ve yükselen cari açık gibi makroekonomik riskleri de arttırmıştır. Ancak Mayıs 2023 seçimlerinden bu yana ekonomi yönetimi ekonominin normalleşmesi doğrultusunda yol almıştır. Daha sıkı bir para politikasına, nispeten ihtiyatlı bir mali duruşa ve yapısal bir reform gündemine dayalı olan bu politikalar şimdiye kadar önemli sonuçlar elde etmiştir. Büyüme oranı 2023 yılında güçlü kalmış (%5,1), cari açık önemli ölçüde daralmış, Haziran 2024 itibarıyla enflasyon düşüşü başlamış (Mayıs 2024'te %75'e ulaştıktan sonra), risk primleri belirgin şekilde düşmüş (2022 yazında yaklaşık 900 baz puandan Eylül 2024 itibarıyla yaklaşık 270 baz puana), rezerv birikimi hızlanmış ve büyümenin yeniden dengelenmesi başlamıştır. Buna göre, üç büyük derecelendirme kuruluşu da 2024 yılında Türkiye'nin devlet risk derecelendirme notunu yükseltmiştir.
Türkiye'nin makroekonomik politikalarının normalleşmesi fırsatlar ve zorluklar sunmaya devam etmektedir. Para politikasının sıkılaştırılması Merkez Bankası'nın geleceğe dönük olarak sunduğu kararlı rehberlik ile birlikte, finans piyasalarına olan güveni arttırdı, yatırımcıların Türk lirası varlıklarına olan iştahını yükseltti ve orta vadeli enflasyon beklentilerini düşürdü. Bu arada, sıkı parasal duruşa rağmen, dezenflasyon zaman alacaktır ve maliye politikası desteği henüz gelmemiştir. Enflasyonun sürdürülebilir bir şekilde düşürülebilmesi için, mali konsolidasyonun yanında para ve maliye politikasının koordinasyonu da kritik öneme sahiptir; istikrara kavuşma süreci boyunca yoksulluğu ve eşitsizliği azaltmak için maliye politikası aynı zamanda kırılgan durumdaki grupları da desteklemelidir.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Bakan Şimşek liderliğindeki ekonomi ekibi, sürdürülebilir büyüme ve istikrarı hedefleyerek makroekonomik dengesizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik politikalar uygulama koydu. Türkiye, 2023 yılında yüzde 5,1'lik bir ekonomik büyüme kaydetti; büyümenin 2024 yılında yüzde 3,2'ye ve 2025 yılında yüzde 2,6'ya düşmesi ve sonrasında toparlanması beklenmektedir. Orta Vadeli Mali Program, büyümenin özel tüketimden yatırımlara ve ihracata kaydırılmasını vurgulamaktadır. Hükümetin, yüksek enflasyonla mücadele etmesi, iklim ve deprem risklerine karşı dirençliliği sağlaması, üretkenlik artışını hızlandırması ve yapısal reformlar ve yeşil dönüşüm yoluyla fırsatları değerlendirirken aynı zamanda dış riskleri yönetmesi gerekmektedir. Uzun vadeli sürdürülebilir büyüme ve istikrar için mevcut politikaların sürdürülmesi gerekmektedir.
SON GELİŞMELER
Para politikasındaki önemli sıkılaşmaya rağmen, ekonomi 2023 yılında yüzde 5,1 ve 2024 yılının ilk yarısında yıllık bazda yüzde 3,8 büyüdü. Özel tüketim büyümenin ana itici gücü olmaya devam ederken, net ihracatın katkısı birinci çeyrekte 2022 yılının üçüncü çeyreğinden bu yana ilk kez pozitife döndü. Ancak hem üretim hem de talep artışı ivme kaybetti. Birinci çeyrekte, genişlemeyi gösteren 50 eşiğinin üzerine çıkan PMI, Eylül 2024 itibariyle son 54 ayın en düşük seviyesi olan 44,3'e düştü. Otomobil satışları Temmuz ayında yaklaşık yüzde 16 (yıllık bazda) düştü.
İşgücü piyasası güçlü performansını devam ettirmektedir. Mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranı Mayıs ayında yüzde 8,5'e düştükten sonra Temmuz ayında yüzde 8,8'e yükseldi. İşgücüne katılım oranları yükselerek erkekler için yüzde 73'e, kadınlar için Ocak 2005'ten bu yana en yüksek seviye olan yüzde 37'ye ulaştı. Gayrisafi ücret ve maaş endeksi, özellikle Temmuz 2023 ve Ocak 2024'teki büyük asgari ücret artışları nedeniyle, 2024 yılının 2’nci çeyreğinde 2023 yılına göre yüzde 115,4 (reel bazda yüzde 44) daha yüksek gerçekleşti.
2023 yılında 45,0 milyar ABD$’na düşen cari açık iyileşmeye devam ederken, Temmuz 2024 itibariyle 12 aylık kümülatif açık 19,1 milyar dolara geriledi. Risk primleri düşmeye devam etmektedir; Temmuz 2023'te 500 ve Temmuz 2022'de yaklaşık 900 olan CDS primleri Temmuz ortasında yaklaşık 250 seviyesine inmiştir. Hükümetin ekonomik program konusundaki kararlılığı portföy girişlerinde bir artışa neden olmuştur ve bunun sonucunda TL'nin reel bazda değer kazanması şirketleri ve hanehalklarını dövizden TL cinsinden varlıklara geçmeye teşvik etmiştir. Bu durum, TCMB'nin rezervlerini önemli ölçüde iyileştirmesine yardımcı olmuştur. Mayıs sonu itibariyle, swap hariç net rezervler 2020 başından bu yana ilk kez pozitife dönmüştür. Eylül ortası itibariyle net rezervler 48,8 milyar dolara (takaslar hariç 26,5 milyar dolar) ulaşmıştır. Ancak son aylarda reel TL kurunun değer kazanması, özellikle düşük katma değerli ürünlerde ihracatı olumsuz etkilerken, nihai tüketim malı ithalatı halen güçlü seyretmektedir.
Mayıs ayında yüzde 75,5 ile en yüksek seviyeye ulaşan enflasyon, para politikasının sıkılaştırılması, kur dinamikleri ve baz etkileri sayesinde Eylül ayında son 14 aylık dönemin en düşük seviyesi olan yüzde 49,4'e geriledi ve pozitif reel faiz oranı bölgesine girdi. Bu oran Merkez Bankası'nın yüzde 41,5'lik yıl sonu hedefi ve piyasa beklentilerinin halen üzerindedir. Enflasyon, yoksul hanehalklarının daha büyük bir tüketim payına sahip olduğu bazı kategorilerde özellikle yüksektir. Örneğin, kira enflasyonu Eylül ayında yüzde 120'nin üzerine çıkmıştır. Enflasyon beklentilerindeki iyileşme Ekim ayında yavaşlamıştır. Piyasa katılımcılarının yıl sonu beklentisi yüzde 44,1 iken, önümüzdeki 12 ay için beklentisi yüzde 27,4 olmuştur.
Para politikasındaki normalleşme ve makroekonomik ihtiyati düzenlemelerin kademeli olarak kaldırılması, banka kârlılıklarının ve sermaye yeterliliğinin iyileşmesine yardımcı olmuştur. Bankalar ticari kredi kullandırımlarını kolaylaştırmıştır, ancak yüksek politika faiz oranları mevduat ve kredi faiz oranlarını yükseltmiş ve kredi büyümesini sınırlamıştır. Bankacılık sektörünün net döviz pozisyonu iyileşmiştir ve küresel koşullar nedeniyle dış borç maliyetleri yükselse de dış borçlanmada risk primi düşmüştür. Düzenleyici müsamaha uygulamaları kademeli olarak kaldırılmaktadır ve bu durum bazı bankaların sermaye oranını etkileyebilir, ancak sermaye tamponları halen yeterlidir. Sıkılaşan kredi koşulları hanehalkı kredileri ve MKOBİ'ler üzerinde olumsuz etki yaratmaya başlamıştır, her ne kadar halen ılımlı seviyelerde olsa da, kredi kartı temerrütleri artmıştır ve iflas ve konkordato başvuruları kademeli olarak artmaktadır.
2023 yılında GSYH'nın yüzde 5,2'sine ulaşan yıllık bütçe açığı, 2024 yılının 2’nci çeyreği itibariyle GSYH'nin yüzde 4,7'sine geriledi. Hükümet, kayıt dışı ekonomiyle mücadele düzenlemeleri de dahil olmak üzere bütçe için daha fazla gelir elde etmek için yeni bir vergi paketi yayınladı. Öte yandan, 2024 yılının 2’nci çeyreğinde yüzde 26,1 olan kamu borcunun GSYH'ye oranı halen yönetilebilir durumdadır.
GÖRÜNÜM
Ekonomik büyüme hızının kısa vadede 2024 yılında yüzde 3,2'ye ve 2025 yılında yüzde 2,6'ya gerilemesi, daha sıkı politika ve düşük küresel büyümenin etkisiyle, 2026 yılında yüzde 3,8'e yükselmesi öngörülmektedir. Enflasyon Haziran ayında düşmeye başlamıştır ve sıkı para politikası göz önüne alındığında kademeli olarak devam etmesi öngörülmektedir. Cari hesaplar dengesinin 2024 yılının 2’nci yarısında daha da iyileşmesi ve iç tüketime daha az bağlı olacak ve yatırım ve net ihracattan daha fazla katkı alacak büyüme bileşimindeki yeniden dengelenme nedeniyle 2025 yılında da düşük seyretmesi öngörülmektedir. Mali konsolidasyon çabalarına rağmen, ekonomik yavaşlama ve deprem sonrası iyileştirme ihtiyaçları düşünüldüğünde, genel kamu açığının 2024 yılında yüksek seyredeceği tahmin edilmektedir.
Ekonomik yavaşlamaya rağmen, yoksulluğun kısa vadede daha yavaş bir şekilde azalması ve 2024 yılında yüzde 6,3'e düşmesi öngörülmektedir. Güçlü işgücü piyasası performansı ve TÜFE artış oranlarının üzerindeki asgari ücret artışları, yoksulluğun azalmaya devam etmesinin başlıca itici güçleri olacaktır. Ancak, asgari ücret artışlarının kayıt dışı çalışanlara veya yaşlılar veya çocuk bakımı hizmetine erişimi olmayan ebeveynler gibi işgücünün dışında olanlara ulaşma olasılığı daha düşüktür. Öte yandan, yoksulları korumak için asgari ücrete güvenmenin, özellikle enflasyonu körükleme olmak üzere başka ekonomik sonuçları da bulunmaktadır. İyi uygulanan ve esnek sosyal koruma programları, ekonomideki yavaşlamanın yoksulluk üzerindeki etkilerini azaltabilir. Hedeflemeyi ve kapsama oranlarını iyileştirmek için, sosyal koruma sisteminin gözden geçirilmesi gerekmektedir: 2021 yılında en alttaki üç ondalık dilime yapılan kamu transferlerinin payı, en üstteki üç ondalık dilime yapılan transferlerden daha düşüktü.
Görünüme yönelik riskler halen aşağı yönlüdür. Büyümedeki yeniden dengelenmenin yetersiz kalması makroekonomik istikrarı zorlayacaktır. Yurtiçi özel tüketim halen sağlamdır ve yurtiçi düzeltmenin dış dengesizlikler yaratması riski mevcuttur; bu bağlamda TL’de son dönemde reel bazda yaşanan değerlenme ihracatı daha fazla sekteye uğratabilir ve petrol dışı ithalatı arttırabilir. Artan jeopolitik gerginlikler de ihracatı engelleyecektir. Özellikle harcama tarafında olmak üzere önemli düzeyde bir mali konsolidasyonun olmaması, dezenflasyon sürecini yavaşlatabilir.
Son Güncelleme: 25 Ekim 2024